İzleyiciler

28 Kasım 2010 Pazar

mim!

takip ettiğim bloglara bakarken mim çılgınlığı olduğunu gördüm. bu zincire beni de dahil etmiş norkun. eh mim e mim ile cevap vermek gerekir. bende sizi mim ledim gençler:

http://batangununtelvesi.blogspot.com
http://kanlikalem.blogspot.com

1.en sevdiğiniz kelime:
içten söylenen her iyi kelime

2.nefret ettiğiniz kelime:
siz hevesli hevesli bir konudan bahsederken birinin lafınızı kesip "o değil de" demesi.

3.Ne sizi heyecanlandırır:
tanımadığım insanlarla uzun süre göz göze gelmek, ilgimi çeken konularda benden daha bilgili insanlarla konuşmak, hayatımın olağan akışı dışında olan olaylar, hayatıma yeni giren insanlar, yolculuk, sonunu düşünmeden yaptığım işler

4.Heyecanınızı ne öldürür:
heyecanlandığım olayın/işin elimden alınması başkasına verilmemesi yada benim yapmama izin verilmemesi

5.En sevdiğiniz ses:
ateşteki odunların çıtırdama sesleri, parkta oynayan çocuk sesleri, rüzgar sesi, yağmur sesi, uyuyan bir insanın düzenli nefes alıp vermesi.

6.Nefret ettiğiniz ses:
ambulansın sireni, ağlayan bebek, kavga eden iki kişinin sesleri

7.Hangi mesleği yapmak istemezsiniz:
işe yaramadığımı hissettiren ve haz almayacağım meslekleri

8.Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz:
yaratıcılık! her konuda..

9.Kendiniz olmak istemeseydiniz kim olmak isterdiniz:
Christopher McCandless

10.Nerde yaşamak isterdiniz:
kış mevsimi olmayan bir coğrafyada, göl/deniz ve orman kenarında şömineli bir evde

11.En önemli kusurunuz:
bilmişlik

12.Size en fazla keyif veren kötü huylarınız:
bana güvenen insanlara yapılan şakalarda, şakazedelerin bana sordukları sorulara yanlış cevaplar vermek,

13.Kahramanınız kim:
Christopher McCandless, ve tabi ki Roland Deschain

14.En çok kullandığınız kötü kelime:
değişir, bazen içimden bazen dışımdan çok küfrederim

15.Şu anki ruh haliniz:
durgun

16.Hayat felsefenizi hangi slogan özetler:
alma mazlumun ah'ını çıkar aheste aheste (karma)

17.Mutluluk rüyanız:
sevdiceğin kucağında uyuyakalmak

18.Sizce mutsuzluğun tanımı:
tam anlamıyla yalnızlık, işe yaramamak, hayattan zevk almamak, çabalamamak

19.Nasıl ölmek isterdiniz:
ölüyor olduğumu bilerek, huzurlu

20.Öldüğünüz zaman cennete giderseniz Allah'ın size ne söylemesini isterdiniz:
aslında bu bir tv programıydı. asıl hayatın şimdi başlıyor.

23 Kasım 2010 Salı

la la la

peki ya çakmak çakmak olmuş gözler yada kısılmış ses başın zonklaması içten içe titremeler...

bunlar neye alamet?..
fark ettim ki yine kendi döngülerim arasına sıkıştım kaldım. ortada bir durum var bunu kabullendim çoktan.artık eskisi kadar da canımı yakmıyor. ama beyin olarak yine takıldım kaldım. adım atmamı engelleyen bir çok şey var ve ne yazık ki onlardan kurtulamayacağım.hani derler ya ne onlarla oluyor ne onlarsız..

neyse efendim kafamı takacağım yeni bir şeylere ihtiyacım var çünkü bu konu fazlasıyla canımı sıktı.. peki bu durumu nasıl atlatmalı ne yapmalı? artık eski yöntemlerim de işe yaramamaya başladı geçen yazıda yazdığım gibi. üstelik bir şekilde hepsi ters gidiyor tam tersi etki yapıyor..

ee hadi birisi bana yardım etsin bak şöyle şöyle yap işe yarayabilir desin..hayatımdan fazlasıyla sıkıldım çünkü...

yeni insanlara yeni bir uğraşa belki benimle ilgilenecek birisine ihtiyacım var.. ve yine mızmızlanmaya başladım sanırım... ne zaman kötü anımda yanımda birisi oldu ki (kafasını tamamen benim derdime veren birinden bahsediyorum burada, en azından büyük çoğunluğunu...) şimdi nur içinde hayatıma giriversin...

yeter ama tuğçe yine kalkabilirsin ayağa tine tek yine tek...

22 Kasım 2010 Pazartesi

şaka maka

yok ne yapmalı nasıl yapmalı bilemiyorum ama bir an önce buna bir çözüm getirmeliyim.. hayır evleneceğim ben anne baba desem ne yapacaklar merak ediyorum doğrusu.. affedersiniz ama oha artık ya!! kaç yaşına geldim üniversiteye gidiyorum hala arkadaşıma gitmek için izin istiyorum.. neymiş efendim örf adetlerimize uymuyormuş. dedim anne eve erkek atmayacağız ya nesine uymuyor örfünün adetinin? yok efendim bize uygun değilmiş. la sanki ne yapacaksam... yahu bir şey yapacaksam bile ama hakikaten ama bunun bir yaş sınırı fln olmalı.. devlet beni reşit sayarken annemlerden 5 yaş çocuğu muamelesi görmek inanınki sinirlerimi fazlasıyla bozuyor... hata bende ben alıştırdım hep... iyi olalım dedikçe bokunu çıkardılar... tamam basit bir konu bu kabul ediyorum ama artık na burama kadar geldi.. yeter! bir gün karşılarına anne ben evleniyorum üstelik hiç tanımadığım bir adamla ya izin verin ya kaçacağım diyeceğim ve gideceğim evden aha yazdım buraya...

şaka maka sinirlendim bir hayli...

ha bir de kesinlikle anneme istediğim bir şeyi söylemeyeceğim yaparken.. artık beddua mı ediyor hatun ne yapıyorsa olmuyor istediğim şey yapamıyorum heveslendiğim şeyi..

her neyse...tahminlerim boşa çıkmadı. okul açılınca her şey yine eskisi gibi olacak demiştim ve her şey yine eskisi gibiydi. yani sıkıcı bunaltıcı moral bozucu vesaire vesaire... dedim bu boktan günü sinema ile şenlendirelim tadından yenmesin o vakit.. ama nerdeee.. zaten yalnız sinemaya gitmenin bende yarattığı eziklik içinde boğuluyordum ki annemin bedduasından mıdır bilemediğim sebeplerden ötürü bütün seansları kaçırdım.. kös kös eve geldim.. dedim o zaman bir tatlı yapayım ki ağzım tatlansın ama yoook bu gün kötü geçecek ya yapamadım tarif bir garip oldu aşağıdaki tatlıyı yesem midem kalkacak atsam canım acıyacak.. son olarak annemle yaptığımız rutin kavgalardan biri.. bir gün çok beter patlayacağım ya hayırlısı..

bu gün çok "bok" bir gün. her şeyin üst üste geldiği sinir bozucu cinnet bir gün.. bu güne güzel bir nokta koyacak tek şey sanırım güzel bir uyku olur.. umarım!..

9 Kasım 2010 Salı

hayat yolunda bir mühendise dönüşerek adım atıyorum her saniye.hemde tam anlamıyla bir mühendis. duygulardan yavaş yavaş uzaklaşan, hayatı bir problem ve onun çözüm yolları gibi düşünmeye başlayan, durmadan çalışan, bundan zevk alan, giderek sosyal toplumdan uzaklaşan... bazılarınız kızacak belki bu saydıklarıma tamam başkalarını bilemiyorum ama günden güne ben bu na dönüşüyorum. ve bu gün fark ettim ki ben 2-3 ay içerisinde eğlenmeyi unutmuşum gerçekten eğlenmeyi. hep diyorum biliyorum ama yine diyeceğim alıştım bu durum. fakat yine de hayatıma renk getirmem gerek beni zorlamaması gerek bu işin zevk vermesi gerek aklım ve vicdanım da rahat olmalı bu arada.

küçükken bakıp imrendiğim insanların yaşlarındayım şu an ve bu zamanları boşa harcamamalıyım yorucu olur belki ama yinede doldurmalıyım zamanımı. saatlerce internette sürtmek yerine dışarıda sürtebilirim mesela... önemli olan şey artık kimseye imrenmemeliyim. bu nasıl bir hırstır bilemiyorum ama şu an bildiğin gaza getirdim kendimi. dersleri başarıyı aksatmadan tekrar sosyal olmalıyım sosyal ilişkiler kurmalı yaşama anlam katan şeyleri kendi hayatıma katmalıyım. eski arkadaşlara bakıp bakıp " belki bende bunları yaşayacaktım" dememeliyim sahip olduğumu sevmeli onu geliştirmeliyim belkide...

3 Kasım 2010 Çarşamba

mini

ya yediğim şeylerden ya kendimi fazla gaza getirdiğimden çalışmak moralimi acayip düzeltti... ayrıca da affedersiniz ama götüm sıkışınca çok deli çalışıyormuşum onu öğrendim..

2 Kasım 2010 Salı

ben yemek yemeyi çok seven birisi değilimdir ama yapmaya bayılırım. ben yapayım başkası yesin. bu gün moralim o kadar bozuktu ki ruh gibi gezdim ortada resmen. saçma salak şeylere okadar ters cevaplar verdim ki... eve hiç gelmediğim kadar erken geldim gittim kendime tonla abur cubur içecek krema fln aldım eve girdim kendime brovni yaptım bir tepsi sonra yemek yaptım eve. en nihayetinde işe yaradı. şu an normal insan gibiyim umarım bozulmaz bu durum haydi bakalım...

1 Kasım 2010 Pazartesi

ve her zaman olduğu gibi yine istisnalar kaideyi bozmadı. hayatımın bütün sonbaharları - geçen sonbahar hariç- hüzünlü,melankolik, durgun ve ruhsuz geçti...

bu ruhsuzluğu gidermek yerine alışmayı seçti sanırım bünyem. alıştım cidden ama içten içe kabarıyor artıyor kışa yaklaşan her yeni günde.

ama biliyorum ki bu ruhsuzluk azalarak bitmeyecek, bir anda şak diye bitecek. asıl soru ne zaman olacağı...alıştım, alıştığım içinde çok da acele etmiyorum.

onun yerine yine kendime yöneldim. bu aralar o kadar salaş o kadar paspal bir haldeyim ki anlatamam. resmen sonbahar benim üzerimden akıyor. hiçbir şey için kendime bakasım süslenesim gelmiyor. bunun dışında da agresifleştim bir hayli... sebebi belki yalnızlık belki sonbahar belkide sevgili popocuğumun kalkmasıdır bilemiyorum ama günden güne beni rahatsız etmeye başladı bu durum. ha bir de günden güne içime kapanışım var, kimseyle hiçbir şey paylaşmıyorum. belkide yanlışı yine ben yapmışımdır, belki de hep olduğu gibi yine önemli kararların yanlış yollarını seçmişimdir...

eğer sebebi geçen sonbaharsa bu kadar etkili olacağını inan ki hiç bilmiyordum. bu gün konuşma kaydını okudum, demişim ki " hayatından insanları sile bilmelisin bir şeyler için, hayat hep istediğin gibi olmayacak. yanlış bir karar verdiysen de arkasında durmasını öğrenmelisin, artık çocuk değilsin..." çok da yanlış bir karar olmamakla birlikte bazen yanlış bir karar mıydı diye de düşünmüyor değilim. ama kararımın arkasındayım hala. belki de senden çok beni yıprattı bu karar. umurumda ama bir şeyi değiştirmez, değiştirmeyecek...