İzleyiciler

23 Aralık 2010 Perşembe

aile

bütün sorunlarımın dönüp dolaşıp aileme bağlanması garibime gidiyor. eğer o çözülse diğerleri de çözülecekmiş gibi geliyor ama içten içe bunun böyle oladığını biliyorum. o bitse başkası başlayacak. yine ka bir tekerlektir muhabbetine dönüyor...

neyse efendim 2-3 postta bir ailemden yada buna bağlı olduğunu düşündüğüm sorunlarımdan bahsediyorum. beni ve ailemi bilmeyen biri ailem hakkında pek düzgün yargılara varamayacak bence.

okununca nasıl anlaşılıyor bilmiyorum ama aslında pek çoğunun ailesinden düzgün bir aileye sahip olduğumu düşünüyorum. tek sorun ablamda yaptıkları hataları bende yapmak istememeleri. ama fark etmeseler de bana bu uğurda daha büyük hatalar yapıyorlar..

ah ah bir okusalar şunları. çünkü konuşunca laf çok dolanıyor ve balık hafızalı olan ben asıl konuyu unutuyorum. konuşma oluyor tartışma, tartışma oluyor kavga.. 5 dk sonra hiçbir şey olmamış gibi hayata devam etmemiz ise paha biçilemez.

eveet yine kafam dağıldı. hah şanslıyım diyecektim. şanslıyım çünkü şimdiye kadar istediğim çoğu şeyi yerine getirdiler. ben de kadir kıymet bilmemezlik yapmadım. belki şımarıklıktır ama zannetmiyorum. arkadaşlarım artık bir şey yapacakları zaman çağırmıyorlar çünkü biliyorlar ki gelemeyeceğim. bunu acındırmak için yada alındığım için söylemiyorum. rahatsız etmiyor bu durum zaten ama bunun insanlarda yer etmesi kötü. bu yüzden sosyalleşemiyorum ve buna bazen çok ihtiyacım oluyor. belki beni korumak istediklerindendir ama ters etki yapıyor. açlığımı arttırıyor..

ailemin sevdiğim özelliklerinden biri de bana saygı duymalarıdır. fiziksel olarak küçük ve çocuk gibi biriyimdir ama ailem sayesinde kendime güvenim fazladır. ışık mı dersiniz ne derseniz artık o fark edilir bizde. küçükken bir aşılamışlar bize kendimizi geliştirmeyi sonra tutamaz olmuşlar.kendimize güveniriz ve fark ediliriz ablamla. ama ablam zamanında bu olayı biraz abarttığı için şimdi beni fazlasıyla sıkıyorlar. ablama suç atmıyorum çünkü onun abartmasının altında yatan neden yine ailemin değişik açılardan baskısı..

işte her şey tek bir noktada düğümleniyor gibi geliyor şuan bana. belki değişir zamanla bilemiyorum. şimdiki düşünceme göre değişseler istediğim gibi benim için iyi olacak bu değişim. hemde çok iyi..

umarım değişirler umarım...

19 Aralık 2010 Pazar

bende neyin eksik olduğunu fark ettim biliyor musunuz?
artık gözlerim parlamıyor...
ışıltımı kaybetmişim.
meğer hep rol yapıyormuşum gülerken de farkında değilmişim...

17 Aralık 2010 Cuma

siyahlı adam çölde kacıyordu. silahşör de peşindeydi...

kitapları yıllara yaydığım için mutluyum. yüzümde hafif bir gülümseme var. yaklaşık 5000 sayfa, roland ve arkadaşları bana pek çok şey kattılar.

eminim ki yarınım bu günümden çok da farklı olmayacak. yine de kapağını kapatıp öptüm. belki saklandığım bir yerdi orası hatta evim bile diyebilirim belki. bilemiyorum...

başta hevesli olduğum kitaba gökay yüzünden daha da bağlandım ama sonra kitap ağır bastı, kitabın kendisine bağlandım.

ne bileyim belki sonu yüzündendir belki de kendisi başlı başına bir sebeptir, bitmiş gibi hissetmiyorum.

sonuç: aynıyım. eh zaten ana tema da bu değil mi? ka bir tekerlektir. her şey bir gün başa dönecektir.


siyahlı adam çölde kacıyordu. silahşör de peşindeydi...

11 Aralık 2010 Cumartesi

soğuk!

berbat bir sonbahar geçti gitti. bakalım bu kış nasıl geçecek? sonbaharın sonlarına doğru kendime gelmeye başladım belki buna artık durumuma alışmam etkili oldu belki de 2 özür, bir de kavuşma..

yinede eksik bir şeyler var.. bugün bir cafede otururken cafenin sahiplerinin kendi aralarında şakalaşmalarını izledim, dinledim. evet onlarında problemleri var. hemde hepsinin ayrı ayrı problemleri. ama o kadar sıcak bir neşe yayıyorlardı ki etrafa. çok imrendim belki de kıskandım...
yalnız hissettim kendimi çok yalnız.. sonra kendi neşe kaynağım geldi. o gidince yine kapkara yalnızlık..

bir mekanda bir insan nasıl oluyor da hep aynı duyguları hissedebiliyor? bazen paylaşarak bazen tek başına bazen ağlayarak bazen gülerek.. ilginç..

şu an o sıcaklığa ihtiyacım var, hemde fazlasıyla..bahar: oyalanmadan gel, belki bir yardımın dokunur..

9 Aralık 2010 Perşembe

insanlar hiçbir zaman değişmiyorlar sanırım. yada ben değişmiyorum. anladım... hep içimde olan bir detta * varmış meğersem ve bulduğu ilk fırsatta da yüzeye çıkmayı çok seviyormuş.aslında bu yeni bir şey değil. sadece ben bunu yeni fark ediyorum...

biliyor musun belki de haksızımdır. belkide sandığımdan da fazla çocuğumdur. gereksizdi. çok gereksizdi... sayende daha da çok kişinin kalbini kırmadan bir şeylerin farkına vardım...

işte o gün tamda bundan bahsediyordum. pek çoğunu yakıp yıktım pek çoğunun kalbini düzeltilemeyecek şekilde kırdım demiştim. al işte şimdi sende onların yanındasın..

gerçekten gururum okşanmıştı. ama olmayacak bir şeydi bunu o anda da daha sonrasında da gayet kibarca açıklamıştım. buraya kadar her şey saygı çerçevesindeydi. sonrası çok saçma ve çok gereksizdi. kırıcı ve gereksiz. biliyorum bu kelimeler pek bir şey ifade etmeyecek sana ama özür dilerim..

okuduğum andan beri içimi kemirdi durdu ama bunu seninle konuşamayacak kadar da korkağım, yüzüm yok...yanlıştı biliyorum..biliyorum.

kahretsin hep aynısını yapıyorum!..





*detta walker: sussannah dean'in içindeki her fırsatta öne çıkmaya çalışan kötü kaba asi ve haydut kişiliği.




http://fizy.com/#s/17n2a1

4 Aralık 2010 Cumartesi

mim, bölüm II- aşk

yeni bir mim ama mimlendiğim kişiden (norkun)çok da farklı şeyler söylemeyeceğim. neyse efendim mimin konusu şu:"Size göre aşk nedir? Bir ilişkiden neler beklersiniz?"

aşk bence hastalıktır, acıdır. o şarkılara filmlere konu olan aşk(!) tamamen hayal ürünüdür. eğer bir zamanlar aşk var olmuşsa bile artık aşk diye birey yoktur. varsa da kutsaldır, öyle her önüne gelene gel buyur demez. günümüzde ki aşk diye tabir edilen şey bence bir hastalıktır. etrafınıza bakın hangi ilişkide iki taraf da birbirlerini aynı derece de seviyor ki birbirlerini? evet kimse yada hiç bir ilişki mükemmel yada kusursuz değil. işte tam da bu yüzden aşk yoktur. çünkü aşk bence kusursuz olmalıdır. eh bu da mümkün değil..zaten hiç aşık oldun mu sorusunu da ay ben sana aşığım diyenleri de anlamam. yoğun duygularla aşkı birbirine karıştırıyor insanlar. neye göre aşk kime göre aşk o hissettiğin.. eğer gerçekten aşıksa bir insan bence bunu o anda anlayamaz zaten çünkü kendini o an karşısındakini sevmeye o kadar kaptırmıştır ki hayatına o kadar sokmuştur ki kimseyi dinlemez kimseyi anlamaz sadece o vardır onun için. bütün hayatının merkezine onu alır. kaybettiği zaman acısı veya içindeki boşluğu fark edip aşık olduğunu anlar ancak... sonra işin hastalık boyutu başlar. takılır kalır karşısındakine kendi kendini inandırır kandırır ve acıtır..

çok uzattığımı hissedip 2. soruya geçiyorum:

bir ilişkiden ne beklerim?.. çok şey beklemem deyip, bir sürü şey yazacağım. ama bunların çoğunu sadece ilişkiden değil tanıdığım yada tanıştığım her insandan beklerim: sevgilimin/eşimin anlayışlı olmasını, beni anlamasını, hayata objektif bakabilmesini, alıngan tribal olmamasını, bana benzemesini ( yada farklarımızın birbirini tamamlamasını), yanında tamamen kendim olmayı, yanımda tamamen kendisi olmasını isterim. ilişkimin ise huzurlu olmasını, dürüst, açık, net olmasını, duvarlarımı tamamen ortadan kaldıra bilmesini beni ben yapmasını. isterim.. ama dediğim gibi ben bunların çoğunu zaten tanıdığım yada tanışacağım her insandan beklerim.. 'o' na özel olan ise benim için her şey bir yana o bir yana dedirtmesidir belkide bilemiyorum.

ben henüz aşık olmadım.. olduğumu çok kez zannettim ama olmadım. artık bunu anlayabiliyorum...onun içinde ne desem boş aslında bilmediğim yaşamadığım bir şey üzerine sadece varsayımlar yapabiliyorum...

(dip not: en az benim kadar uykucu olmasını istiyorum birde sanırım.. :] )

28 Kasım 2010 Pazar

mim!

takip ettiğim bloglara bakarken mim çılgınlığı olduğunu gördüm. bu zincire beni de dahil etmiş norkun. eh mim e mim ile cevap vermek gerekir. bende sizi mim ledim gençler:

http://batangununtelvesi.blogspot.com
http://kanlikalem.blogspot.com

1.en sevdiğiniz kelime:
içten söylenen her iyi kelime

2.nefret ettiğiniz kelime:
siz hevesli hevesli bir konudan bahsederken birinin lafınızı kesip "o değil de" demesi.

3.Ne sizi heyecanlandırır:
tanımadığım insanlarla uzun süre göz göze gelmek, ilgimi çeken konularda benden daha bilgili insanlarla konuşmak, hayatımın olağan akışı dışında olan olaylar, hayatıma yeni giren insanlar, yolculuk, sonunu düşünmeden yaptığım işler

4.Heyecanınızı ne öldürür:
heyecanlandığım olayın/işin elimden alınması başkasına verilmemesi yada benim yapmama izin verilmemesi

5.En sevdiğiniz ses:
ateşteki odunların çıtırdama sesleri, parkta oynayan çocuk sesleri, rüzgar sesi, yağmur sesi, uyuyan bir insanın düzenli nefes alıp vermesi.

6.Nefret ettiğiniz ses:
ambulansın sireni, ağlayan bebek, kavga eden iki kişinin sesleri

7.Hangi mesleği yapmak istemezsiniz:
işe yaramadığımı hissettiren ve haz almayacağım meslekleri

8.Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz:
yaratıcılık! her konuda..

9.Kendiniz olmak istemeseydiniz kim olmak isterdiniz:
Christopher McCandless

10.Nerde yaşamak isterdiniz:
kış mevsimi olmayan bir coğrafyada, göl/deniz ve orman kenarında şömineli bir evde

11.En önemli kusurunuz:
bilmişlik

12.Size en fazla keyif veren kötü huylarınız:
bana güvenen insanlara yapılan şakalarda, şakazedelerin bana sordukları sorulara yanlış cevaplar vermek,

13.Kahramanınız kim:
Christopher McCandless, ve tabi ki Roland Deschain

14.En çok kullandığınız kötü kelime:
değişir, bazen içimden bazen dışımdan çok küfrederim

15.Şu anki ruh haliniz:
durgun

16.Hayat felsefenizi hangi slogan özetler:
alma mazlumun ah'ını çıkar aheste aheste (karma)

17.Mutluluk rüyanız:
sevdiceğin kucağında uyuyakalmak

18.Sizce mutsuzluğun tanımı:
tam anlamıyla yalnızlık, işe yaramamak, hayattan zevk almamak, çabalamamak

19.Nasıl ölmek isterdiniz:
ölüyor olduğumu bilerek, huzurlu

20.Öldüğünüz zaman cennete giderseniz Allah'ın size ne söylemesini isterdiniz:
aslında bu bir tv programıydı. asıl hayatın şimdi başlıyor.

23 Kasım 2010 Salı

la la la

peki ya çakmak çakmak olmuş gözler yada kısılmış ses başın zonklaması içten içe titremeler...

bunlar neye alamet?..
fark ettim ki yine kendi döngülerim arasına sıkıştım kaldım. ortada bir durum var bunu kabullendim çoktan.artık eskisi kadar da canımı yakmıyor. ama beyin olarak yine takıldım kaldım. adım atmamı engelleyen bir çok şey var ve ne yazık ki onlardan kurtulamayacağım.hani derler ya ne onlarla oluyor ne onlarsız..

neyse efendim kafamı takacağım yeni bir şeylere ihtiyacım var çünkü bu konu fazlasıyla canımı sıktı.. peki bu durumu nasıl atlatmalı ne yapmalı? artık eski yöntemlerim de işe yaramamaya başladı geçen yazıda yazdığım gibi. üstelik bir şekilde hepsi ters gidiyor tam tersi etki yapıyor..

ee hadi birisi bana yardım etsin bak şöyle şöyle yap işe yarayabilir desin..hayatımdan fazlasıyla sıkıldım çünkü...

yeni insanlara yeni bir uğraşa belki benimle ilgilenecek birisine ihtiyacım var.. ve yine mızmızlanmaya başladım sanırım... ne zaman kötü anımda yanımda birisi oldu ki (kafasını tamamen benim derdime veren birinden bahsediyorum burada, en azından büyük çoğunluğunu...) şimdi nur içinde hayatıma giriversin...

yeter ama tuğçe yine kalkabilirsin ayağa tine tek yine tek...

22 Kasım 2010 Pazartesi

şaka maka

yok ne yapmalı nasıl yapmalı bilemiyorum ama bir an önce buna bir çözüm getirmeliyim.. hayır evleneceğim ben anne baba desem ne yapacaklar merak ediyorum doğrusu.. affedersiniz ama oha artık ya!! kaç yaşına geldim üniversiteye gidiyorum hala arkadaşıma gitmek için izin istiyorum.. neymiş efendim örf adetlerimize uymuyormuş. dedim anne eve erkek atmayacağız ya nesine uymuyor örfünün adetinin? yok efendim bize uygun değilmiş. la sanki ne yapacaksam... yahu bir şey yapacaksam bile ama hakikaten ama bunun bir yaş sınırı fln olmalı.. devlet beni reşit sayarken annemlerden 5 yaş çocuğu muamelesi görmek inanınki sinirlerimi fazlasıyla bozuyor... hata bende ben alıştırdım hep... iyi olalım dedikçe bokunu çıkardılar... tamam basit bir konu bu kabul ediyorum ama artık na burama kadar geldi.. yeter! bir gün karşılarına anne ben evleniyorum üstelik hiç tanımadığım bir adamla ya izin verin ya kaçacağım diyeceğim ve gideceğim evden aha yazdım buraya...

şaka maka sinirlendim bir hayli...

ha bir de kesinlikle anneme istediğim bir şeyi söylemeyeceğim yaparken.. artık beddua mı ediyor hatun ne yapıyorsa olmuyor istediğim şey yapamıyorum heveslendiğim şeyi..

her neyse...tahminlerim boşa çıkmadı. okul açılınca her şey yine eskisi gibi olacak demiştim ve her şey yine eskisi gibiydi. yani sıkıcı bunaltıcı moral bozucu vesaire vesaire... dedim bu boktan günü sinema ile şenlendirelim tadından yenmesin o vakit.. ama nerdeee.. zaten yalnız sinemaya gitmenin bende yarattığı eziklik içinde boğuluyordum ki annemin bedduasından mıdır bilemediğim sebeplerden ötürü bütün seansları kaçırdım.. kös kös eve geldim.. dedim o zaman bir tatlı yapayım ki ağzım tatlansın ama yoook bu gün kötü geçecek ya yapamadım tarif bir garip oldu aşağıdaki tatlıyı yesem midem kalkacak atsam canım acıyacak.. son olarak annemle yaptığımız rutin kavgalardan biri.. bir gün çok beter patlayacağım ya hayırlısı..

bu gün çok "bok" bir gün. her şeyin üst üste geldiği sinir bozucu cinnet bir gün.. bu güne güzel bir nokta koyacak tek şey sanırım güzel bir uyku olur.. umarım!..

9 Kasım 2010 Salı

hayat yolunda bir mühendise dönüşerek adım atıyorum her saniye.hemde tam anlamıyla bir mühendis. duygulardan yavaş yavaş uzaklaşan, hayatı bir problem ve onun çözüm yolları gibi düşünmeye başlayan, durmadan çalışan, bundan zevk alan, giderek sosyal toplumdan uzaklaşan... bazılarınız kızacak belki bu saydıklarıma tamam başkalarını bilemiyorum ama günden güne ben bu na dönüşüyorum. ve bu gün fark ettim ki ben 2-3 ay içerisinde eğlenmeyi unutmuşum gerçekten eğlenmeyi. hep diyorum biliyorum ama yine diyeceğim alıştım bu durum. fakat yine de hayatıma renk getirmem gerek beni zorlamaması gerek bu işin zevk vermesi gerek aklım ve vicdanım da rahat olmalı bu arada.

küçükken bakıp imrendiğim insanların yaşlarındayım şu an ve bu zamanları boşa harcamamalıyım yorucu olur belki ama yinede doldurmalıyım zamanımı. saatlerce internette sürtmek yerine dışarıda sürtebilirim mesela... önemli olan şey artık kimseye imrenmemeliyim. bu nasıl bir hırstır bilemiyorum ama şu an bildiğin gaza getirdim kendimi. dersleri başarıyı aksatmadan tekrar sosyal olmalıyım sosyal ilişkiler kurmalı yaşama anlam katan şeyleri kendi hayatıma katmalıyım. eski arkadaşlara bakıp bakıp " belki bende bunları yaşayacaktım" dememeliyim sahip olduğumu sevmeli onu geliştirmeliyim belkide...

3 Kasım 2010 Çarşamba

mini

ya yediğim şeylerden ya kendimi fazla gaza getirdiğimden çalışmak moralimi acayip düzeltti... ayrıca da affedersiniz ama götüm sıkışınca çok deli çalışıyormuşum onu öğrendim..

2 Kasım 2010 Salı

ben yemek yemeyi çok seven birisi değilimdir ama yapmaya bayılırım. ben yapayım başkası yesin. bu gün moralim o kadar bozuktu ki ruh gibi gezdim ortada resmen. saçma salak şeylere okadar ters cevaplar verdim ki... eve hiç gelmediğim kadar erken geldim gittim kendime tonla abur cubur içecek krema fln aldım eve girdim kendime brovni yaptım bir tepsi sonra yemek yaptım eve. en nihayetinde işe yaradı. şu an normal insan gibiyim umarım bozulmaz bu durum haydi bakalım...

1 Kasım 2010 Pazartesi

ve her zaman olduğu gibi yine istisnalar kaideyi bozmadı. hayatımın bütün sonbaharları - geçen sonbahar hariç- hüzünlü,melankolik, durgun ve ruhsuz geçti...

bu ruhsuzluğu gidermek yerine alışmayı seçti sanırım bünyem. alıştım cidden ama içten içe kabarıyor artıyor kışa yaklaşan her yeni günde.

ama biliyorum ki bu ruhsuzluk azalarak bitmeyecek, bir anda şak diye bitecek. asıl soru ne zaman olacağı...alıştım, alıştığım içinde çok da acele etmiyorum.

onun yerine yine kendime yöneldim. bu aralar o kadar salaş o kadar paspal bir haldeyim ki anlatamam. resmen sonbahar benim üzerimden akıyor. hiçbir şey için kendime bakasım süslenesim gelmiyor. bunun dışında da agresifleştim bir hayli... sebebi belki yalnızlık belki sonbahar belkide sevgili popocuğumun kalkmasıdır bilemiyorum ama günden güne beni rahatsız etmeye başladı bu durum. ha bir de günden güne içime kapanışım var, kimseyle hiçbir şey paylaşmıyorum. belkide yanlışı yine ben yapmışımdır, belki de hep olduğu gibi yine önemli kararların yanlış yollarını seçmişimdir...

eğer sebebi geçen sonbaharsa bu kadar etkili olacağını inan ki hiç bilmiyordum. bu gün konuşma kaydını okudum, demişim ki " hayatından insanları sile bilmelisin bir şeyler için, hayat hep istediğin gibi olmayacak. yanlış bir karar verdiysen de arkasında durmasını öğrenmelisin, artık çocuk değilsin..." çok da yanlış bir karar olmamakla birlikte bazen yanlış bir karar mıydı diye de düşünmüyor değilim. ama kararımın arkasındayım hala. belki de senden çok beni yıprattı bu karar. umurumda ama bir şeyi değiştirmez, değiştirmeyecek...

14 Ekim 2010 Perşembe

platonik olmayı işte tam da bu yüzden sevmiyorum.. kendimi yetersiz güçsüz ve mutsuz hissettiriyor. kendimle savaşmayı geçtim platoniklikten kurtulmak için bile savaşmaktan vazgeçiyorum..

gergin sinirli yorgun ve mutsuzum...
gergin olduğumu hissedecek kadar gerginim... yoğunluk , sorumluluk ve zoru seviyorum evet ama sürekli olması bende ciddi bir agresifliğe neden oluyor.. bu kadar yorgun ve yoğun olmama rağmen eğlenmeyi ve mutlu olmayı tekrar başarabildim. fakat şu yoğunluğa bir çözüm getirmem gerek yoksa başta söylediğim şeylere bir de vicdan azabı eklenecek.. o zamansa tadımdan hiç yenmeyecek..

tekrar mutlu olmamın sebebi hayatıma bir iki hafta içinde çok sayıda insanın girmesi ve aradığım aitlik duygusunun bir kısmına kavuşmuş olmam..

ve bir de bağlanmaktan korkup bağlanıyorum yavaş yavaş hemde platonik olarak...(hiç bana göre değil allahım ne oluyor bana!!)

umarım daha sık yazmaya başlarım ve umarım şu yoğunluğumu bir düzene sokarım..

7 Ekim 2010 Perşembe

ben hayatımda ne yaptıysam hep kendi kendime yaptım. yok bu acındırmak için değil. başımdan geçen kötü şeyler için. ne geldiyse başıma hep büyük konuştuğum için, çenemi tutamadığımdan. gazi olsa da gitmeyeceğim dedim gittim. bırakacağım okulu dedim okuyorum.. unutacağım dedim unutamadım.. seveceğim seni dedim sevemedim... şimdi geçti gitti hepsi olduramadıklarım artık oldu. önce, yapacağım dediklerimden hiçbiri olmadı ve birer birer yıktı beni ama şimdi hepsi oldu. sevemeyeceğim gaziyi dedim seviyorum okuyorum. unutacağım dedim unuttum gitti. seveceğim dedim sevdim..


demek ki bana gereken sadece zamanmış. her şeyin ilacı zamanmış. bunda da öyle olacak bence. hissedecek miyim yokluğunu? evet eminim. ama bu kez büyük konuşmak yok. bu kez sadece kararlıyım hayatımdan çıkmanda. zaten koşmayacaksın peşimden biliyorum. koşmanı da beklemiyorum, istemiyorum.

bu kez de tek başına atlatabilirim bunu yapabilirim..


okul topluluk bütün çevremde ki olaylar yeni tanışılan insanlar her şey kafamı o kadar meşgul ediyor ki, kendimi düşünmeye vakit bulamıyorum. seviyorum bu yoğunluğu. işe yaradığımı hissediyorum ama en güzeli düşünememek. daha doğrusu kendimi düşünememek. işe yarıyor.. kafamı dumanlı yapıyor..

ve en güzeli de ne biliyor musun sevgili okuyucum en güzeli yaşıyorum, hala yaşıyorum. ve bunu artık geriye bakmadan anlayabiliyorum. varlığımın son damlasına kadar hissediyorum, belki de büyüyorumdur. kim bilir? ben bilmiyorum...

27 Eylül 2010 Pazartesi

mutlu gözüküyor olabilirim ama değilim..

25 Eylül 2010 Cumartesi

hayatta hiç bir zaman mutlu olamayacağıma karar verdim. gerçekten ama. ben doyumsuz bir insanım. elde ettiğim şeylerle hiç bir zaman yetinmeyi beceremedim hep daha iyisi için koştum durdum. şu anki ruh halim berbat ve ben biliyorum ki bunun sebebi benim. ve yine o yıkmayı beceremediğim duvarlarım.. al işte yeni bir kısır döngü...

22 Eylül 2010 Çarşamba

sanırım yazılanların okunmadığını bilmekti bana burada tamamen doğru yazdıran...
umurumda değil kimse hiç kimse...

yalnız olmaktan bıktım. bu her fırsatta söylediğim sevgili beyaz atlı prensim değil. bu gerçek anlamda yalnızlık. bir şeyleri paylaşmak için tek kişinin olması. hoş değil hemde hiç değil. ama atlatılamayacak bir şey de değil biliyorum..

biraz da benim yüzümden aslında bu durum. insanları kendime yaklaştırmıyorum. hayır hayır çoğusu tarafından sevilen bir insanım. benim kastettiğim kendi duvarlarım. belki bu iki yüzlülük gibi değerlendirilebilir. kabul. ikiyüzlüyüm. herkese karşı gülen sahte bir ben, birde içinde kimseye yanaşmayan yanaşamayan başka bir ben.

bende her insan gibi bir şeyler gördüm yaşadım. yaşadıkça o duvara bir kat daha eklendi. sonra aşılmaz ulaşılmaz bir kule oldu. daha sonra çok zor yıktım duvarlarımı fakat o duvarlar inceden inceden şeffaf halde örülmeye devam ediyor. göremiyorum ama hissediyorum...

rapunzel misali saçlarımı sarkıttım küçük penceremden sayılı insana. ama artık saçlarım dayanmamaya başladı birer birer koptular kopuyorlar...

insan büyüdükçe yalnızlaşır değil mi? doğru.. fakat ben daha yalnız olmak için çok gencim. belki de bu yüzdendir hırçınlığım...

o yüzünü görünce boğazıma bir şeyler tıkandı, çok kötü oldu bir yanım ama diğeri ağır bastı iki yüzlüyüm dedim ya artık sen hep o ikinci yüzümü göreceksin. biliyorum sende en az benim kadar iki yüzlüsün onun için hayatına devam edeceksin ama tek farkla: sen hiç bir şey yapmasan bile ben anlarım ki anladım da senin de boğazına bir şeylerin tıkandığını.. kırıldığında yüzünün aldığı şekil ve konuşma tarzının değişmesi en çok beni etkileyen özelliğin bunu bilmiyordun bence. içimi yakıp geçen bir o var...

artık duvarın dışındasın. kendimi çok gördüğümden değil artık gerçekten kimselere vermediğim veremediğim şansını kaybettiğinden..

üzgünüm sadece çok üzgünüm, sana değil kendime...

umurumda değil dedim ya umurumda aslında ama bunu göremeyeceksin..

16 Eylül 2010 Perşembe

hormonlarıma birisi dur desin artık!

allahım ağır depresyonda gibiyim yemin ederim. her gün giderek olmayan kilolarımı veriyorum. ota boka durmadan ağlıyorum, ağlamak da değil haykırıyorum resmen anırıyorum böyle. evet kendimi gerçekten iyi tanıyormuşum:

ben geçen yılın eylülünden sonra bir değişik insan oldum. pek çok yönde iyi pek çok yönde de kötü oldum. neredeyse bütün dengelerim değişti. aşırı vurdum duymaz aşırı havai tavırlar falan. üniversiteye geçince de bu iyice boka sardı. yok artık üniversiteye gidiyorum beni rahat bırakın diye bas bas bağırıyorum ortalarda. klasik bir geçiş dönemi anlayacağınız.sonra bu vurdum duymazlık insani ilişkilerimi de etkilemeye başladı. tamam oldum olası hödük bir insandım ama artık çok abartmıştım hödüklüğü. neyse. içiyorum sıçıyorum sevgilimden ayrılır ayrılmaz başka bir çocukla başlamışım fingirdemeye ailemle aram çok iyi değil derslerim desen ucundan yırtacak kadar iyi. kendi çapımda dipteyim. (kabul bu koca dünyadaki dertlerin yanında en tırt olanlarından ama benim hayatım için en önemli dönüm noktalarımdan biri) bir anda bana dank etti brida sayesinde. ağladım haykırdım fln. söz verdim düzeleceğime dair. sözümde de durdum yavaş yavaş kontrolü elime almaya başladım. ailemle aram düzeldi notlarım gayet iyi. ayrıldığım sevgilim en yakın dostlarımdan biri (olmaz demeyin oldu valla benim içinde değişik bir deneyim.) öbür adamla ayrıldık. işler tıkırında anlayacağınız.

ben işte kendime söz verirken 'dur bir dakika. napıyorsun ya sen? kendine gel ne hale geldin. otur bir süre hiç bir şey yapma. zamanı gelince tekrar yaşamaya başlarsın. sevgili mevgili de bulma kendine zaten her şey o noktada başladı dimi o zaman bekleyeceksin arkadaş bir arınacaksın bütün içindeki sevgi kırıntılarından bir için boşalacak kalbin boş duracak' dedim. eh yanılmamışım. kalbim uzuun zamandır ilk defa bu kadar boş kalıyor.

sanırım bu sebepten olacak ki tekrar insan oldum. öyle böyle değil hem de. hayır egoistlik falan yapmıyorum hakikaten ya. en eskisinden bok olmadan önceki halimden bile daha insanım. daha duygusalım.

yalnız bu duygusallık bazen sinirimi bozuyor. çünkü çok abidik gubidik yerlerde duygulanıyorum. ama asıl duygulanmam gereken yerlerde eski bana merhaba diyoruz hep birlikte. dizi filme zaten ağlıyorum artık onu normal karşıladım da ula bahçede toz toprakla oynayan çocuklar evine dönerken kısa 3-4 yaş muhabbetine niye bu kadar duygulanıyorum ki anlamadım?.. acaba bilinç altımda neler yatıyor bu ve bunun gibi olaylar içimdeki neleri canlandırıyor merak ediyorum cidden.

ve birde içimde kalanların verdiği duygusal şok anları oluyor. lisede öyle çok ahım şahım popüler biri değildim ben. hoş halada öyle sayılmam ama daha halliceyim :D ben okul hayatım boyunca hep bebeklik yada çocukluk arkadaşlıklarını sürdürenleri içten içe kıskanmışımdır. o kadar içimdeymiş ki daha yeni yeni fark ediyorum kıskandığımı. böyle vardır ya hani ilk okuldan arkadaştırlar birbirlerinin düğünlerine giderler falan. benim annem de öyledir mesela. hatunun 20 senelik iş arkadaşları var ki 3-5 tane de değil bildiğin 30-40 tane varlar. kıskanıyorum napıyım. kıskanıyorum çünkü benim hiç öyle arkadaşım olmadı. şimdi var çok şükür 1 tane ona da sıkı sıkıya sarılmış durumdayım. bir tanede üniversitedenden var o da işte eski sevgilim. çok dalgalı bir dostluğumuz var ne olur hiç bilmiyorum artık.. aman bu aralar çenem düşük uzattıkça uzatıyorum. içimde kalanlardan bir diğeriyse bunun sevgili versiyonudur. lisede tanıştık evlendik vik vik. çok hoş bir olay cidden. benimde vardı bir tane sevgilim hayatımdaki en uzun ilişkidir (11 ay). nasıl bir haz alıyordum ayları sayarken anlatamam size. sonra bide ben hep şehir dışında okuyup sürünmek istemişimdir. gerçekten o sürünmenin rezilliğini tadıp normal hatta kötü şartlarla karşılaşıp şükretmeyi istemişimdir.başka bir sebebi de işte küçük şehirden büyük şehre okumaya giden kızın yaşadıklarını da yaşamak istiyordum ankarada yaşıyor olmama rağmen. ne yapayım istiyordum. zaten genetikte var biraz özgür ruh. tabi o zamanlar ve bunları yazıyorum ama hala özgür ruh olayını farklı algılamıştım 'ye iç şıç git fingirdeş ders çalış sürüne sürüne ayağa kalkmasını öğren' di amacım. ama olmadı. olmadı.. ben başıma gelecekleri gayet iyi bilmeme rağmen yinede sindirmeyi başardım bu durumu. hatta ailemle kalma durumunu bazen lehime de çevirebiliyorum. ama artık cidden görmeliler. kimi suçlayayım hiç bilemiyorum bana o özgürlüğün baldan tatlı olduğunu gösteren şehir dışında okuyan ablama mı? beni bu kadar çelimsiz gösteren allaha mı? her bokuma karışan aileme mi? yoksa kendime mi?

çok şükür ki bu ailedeyim. belki onlar fark etmese yada umursamadığımı düşünse de inanın ben çok mutluyum onlardan. sadece ablamda yaptıkları hataları bende yapmak istemiyorlar. anlıyorum cidden onları ama onlar ben bu kadar çelimsiz ve küçük gözükürken benim onları anladığımı fark edemiyorlar yada ediyorlar da salak ayağına yatıyorlar bilmiyorum hangisi artık.. doğru yapıyorlar kendilerince. bizi çok güzel yetiştirdiler ellerine sağlık ama bazen dizginleri bırakmak gerek. hayır bunu ergen bir tavırla yazmıyorum gerçekten. bir yaştan sonra girilen çıkılan saate bakılmamalı ne olursa. yada para hesabı sorulmamalı( ki bu konuyu alıştırdım çok şükür) ya düşünsenize sanki sonsuza kadar mı onlarla yaşayacağım ben? ve o kadar çok istememe rağmen şehir dışında yaşamaya ödüm kopuyor. gerçekten ya düşününce içim sızlıyor. sonra bu sızı öfkeye dönüşüyor. aileme karşı. o öfkede kendime olan saygımı ve çok önemsediğim deli cesareti özelliğimi kaybetmeme sebep oluyor.

nereden doldun bu kadar derseniz. bir film sadece. into the wild diye. özetle adam üniversiteden mezun olunca bütün hayatını ailesini kardeşini arkada bırakıp gidiyor habersizce. doğada yaşamaya başlıyor. adamın kişisel gelişimini takip ediyorsunuz. çok derinden etkilendim. çünkü ben o kadar cesur değilim!!!

evet yeterince gaza geldiğimde dünyayı yaka biliyorum bunu biliyorum ama yapamam işte. o kadar çok istedim ki o filmi izledikten sonra hayalimin peşinden gitmeyi. olmaz olmayacak da biliyorum. önce güzel sanatlar fakültesi ni denedim. gerçekten denedim olmadı. üniversiteye mühendisliğe yerleştim. hazırlığı atlarsam direkt 1. sınıftan başlarsam devamı gelir. yok hazırlığa kalırsam ingilizcemi pekiştirmiş olurum bırakırım diyordum. ne?? ooldu peki? hazırlığı atladım :D ilk aylarda hırsım tükenmemişti hala gitcem okuldan sonra da devam edicem fln diyorum kendi kendime. düşününce şimdi hayır olamayacak öyle bir şey. bari ilerde olmayacak bari şimdi gezeyim deyip dağcılığa başladım okulda.. ne olacak biliyor musunuz. ben okulu ankarada bitireceğim yüksek lisansımı yaparken bir işe gireceğim ufaktan. stajlarımın hepsi tırt yerlerde olacak.( çünkü güzel yerlerde yapmayı çok çok istiyorum ondan olmayacak biliyorum) mezun olup çalışmaya başlayacağım evleneceğim çoluğum çocuğum olacak sonra onlar büyüdüğünde böyle özgür ruhlu insanları görüp ah ah diye iç geçireceğim. çocuklarıma da demeyi hiç unutmayacağım 'ben gençken deli doluydum hayallerim vardı dağcıydım özgür kızdım' oldu canım benim.

işte bu içimde kalanları hala sindiremediğim için ve sanırım kendimi artık fazlasıyla dinlendirdiğim için bunları ortaya çıkartacak hertürlü şey beni depreştiriyor salya sümük oluyorum. giderek de duygusallaşıyorum. eh demek allahın sevgili kulutmuşum çünkü o bitecik dostum yanımda duygusallıktan ölürken ben tüm hödüklüğümle allahım nolur bende duygusal olayım diyordum. hayat bi acayip


içmeden sarhoş gibiyim dıvs..

ve bütün bunları depreştiren şey!:


Into the Wild - Trailer
Yükleyen okkoconrad. - Film ve TV kanalındaki diÄ�er videolara göz atın

not: bu kadar mükemmel olmak zorunda mıydın?

15 Eylül 2010 Çarşamba

yine mi? ah hayır artık değil..

bu gün seni gördüm uzun süre sonra. 1-2 dakika önceden de aklıma gelmiştin acaba gittin mi diye düşünmüştüm. aslında buraya yazmaya bile gerek yok ama şu an düşünceler depreşti kafamda. seni gördüm hala aynısın. bir yandan gerçekten hiç s*klemedim seni bir yandan da yanındaki kızı 2 sn liğine de olsa süzdüm. o 2 sn de senin kızlarından biri olduğunu anladım. sevinçliyim çünkü artık senden arındım :) artık yoksun sonunda gerçekten mutlu ve umutluyum. artık ilişkilerimi sen fark etmesen bile bok edemeyeceksin. insanlarla seni kıyaslamayacağım. senin bana yaptığın gibi bende başkalarını zehirlemeyeceğim :) mutluyum artık yoksun..

14 Eylül 2010 Salı

yeni bir dönem

işte başlıyor yavaş yavaş. telaşesi sardı şimdiden ders seçmesi çakışması fln.. hafiften heyecan ve birazda umut var ama en çok da merak var bu döneme dair. acaba hayatıma ne gibi şeyler etki edecek neler yaşayacağım kimlerle tanışıp kaynaşacağım.. bu gün sabahtan akşama kadar gezi için çadır tulum mat temizle ser topla yıka derken tatil bitmesin istedim ama merak duygum ve tabiatın kanunları zamanın geçmesine engel olamıyor ne yazık ki :)

bu gün iki yeni kitap aldım. bir tanesini tamamen netteki ' ayy çok güzel kitaap kesinlikle okunmalııı' gibi yorumlar üzerine aldım -oysaki öyle çok tutan şeyler çok iter beni nedense..- diğerini de o serinin ikinci kitabı diye aldım haydi bakalım beğenirsem bende ' ayy çok güzelmiiş iyiki almışııım' gibisinden yorumlar yaparım artık..




12 Eylül 2010 Pazar

ilham bana gece gelir

http://fizy.com/s/1mph50


evet gece geliyor ne hikmetse. hele geçen hafta arka arkaya bir sürü fikir düşünce yapılacak şey geldi aklıma. özellikle de sabah ezanı saatinde.bir tanesini çok tuttum fikirlerimden biraz üzerinde düşünüp hayata geçirmeyi planlıyorum.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

sabah ezanı dedim ya ben bir acayip oluyorum sabah ezanı okunurken. şehrin sessizliğinden midir bilinmez gerçekten etkiliyor beni sabah ezanı. ama küçükken çok korkardım sabah ezanından, besmele çekip tekrar uyumaya çalışırdım..

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

bu aralar tam da istediğim gibi müzikler keşfetmeye başladım tesadüfen. düşünmeli uygulamalı.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

hayatımızdan çıkan insanlar bazen geri de geliyor değil mi? zamanla belki kızgınlıkları geçiyor belki özleniyoruz. bilinmez. birkaç yıl öncesine göre çok farklı biriyim artık. kendimle ilgili dengeleri kurabiliyorum. bir arkadaşım 'çıktığın kapıyı fazla sert kapatma' demişti bana. ne kadar da doğru bir söz ne kadar da yerinde.. uyguluyorum. ha birde artık kendimi çabuk sakinleştirebiliyorum. yada duygularımı istediğim gibi kontrol edebiliyorum biraz biraz..

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

yine dağınık bir yazı. söz toparlayacağım kafamın içindekileri.

5 Eylül 2010 Pazar

3 Eylül 2010 Cuma

şu arkadaş mı sevgilimi geyiğine ben hep sevgili diye cevap veriyorum. lisedeyken arkadaşlarım hep kızardı bana niye sevgiliyi seçiyorsun o gidici biz kalıcıyız vıdı vıdı.. bok kalıcısınız lan kim kaldı şimdi sizden geriye. ha o zamanki sevgililer de kalmadı ama beynimde sizden daha çok yer ettiler. hala da aynı fikirdeyim. sevgiliyi seçerim arkadaş ben. niye mi? e çünkü günün birinde o sevgili dediğim insan eşim olacak yuvam olacak ailem olacak ha olmasa bile oradaki paylaşımı ben arkadaşımla yapamam ki yapsam sevgilim olur zaten.. hadi onu da geçtim sevgili dediğin şey senin yarın oluyor hatta bazen tamamen sen oluyor yada sen o oluyorsun. arkadaş ise apayrı bir insan. derdi tasası işi gücü ayrı oluyor. sevgiliysen temiz işte net birsiniz. derdi de tasası da işi de gücü de bir. ha sonra arkadaşın sevgilisi olur gider takılır garip garip davranır. e bana laf ediyodun şimdi sen ne bok yiyosun be insan! demek gelir içinden ama demezsin zaten alınmazsın buna ama kafasına da kakasın gelir inceden...

şükür ki öyle arkadaşlarla bunu tartışacak kadar samimi değilim, tartışabilecek kadar samimi olduklarım da benim gibi. ama bazen herkesin işi gücü cidden çok yoğun oluyor ya o zamanlar bir sevgili istiyor insan...ne bileyim ben istiyorum en azından. başkasını bilemiyorum..

31 Ağustos 2010 Salı

future me

bu gün geçmişten bir mail aldım. evet evet geçmişten kendi ellerimle yazmıştım geçen sene. okurken tüm duygularım alt üst oldu. çok mu önemli şeyler yazmışım hayır. sanrım beni etkileyen şeyler safça hayallerim, 1 sene içinde yaşadığım ilişkiler, ve en çok da kendi kendime söylediğim sözler. hani olur ya bilim kurgu filmlerinde 3 boyutlu olarak karşınıza bir anda gelecekteki haliniz çıkar. konuşur sizinle. aynen öyleydi.. biraz meraklı biraz kırgın biraz umutlu..

çok az değişmişim o günden bu güne..

tekrar yazdım gelecekteki bene.. yine meraklı kırgın ve birazda umutluyum...

isteyene : http://www.futureme.org/index.php

13 Ağustos 2010 Cuma

otostopçunun galaksi rehberi

+ : biliyor musun aslında bu çok şeyi açıklıyor. hayatım boyunca dünyada büyük ve çok kötü bir şeylerin olduğunu hissettim.

- : hayır, o tamamen normal bir paranoya. bundan evrendeki herkeste var. belki artık yaşlı ve yorgunum ama bence aslında neler olduğunu öğrenme şansı o kadar uzak ki yapabileceğimiz tek şey topla kendini demek ve bir şeylerle meşgul olmak.. haklı olmaktansa mutlu olmayı tercih ederim..

+ : peki haklı mısın?

- : aouu hayır.. zaten bütün sorun da burada başlıyor...

1 Ağustos 2010 Pazar

çok yönlü olmak mı iyidir yoksa tek bir yönde mükemmel olmak mı?

ben hiç bir zaman tek yönlü olamadım bazen bunu çok istedim o yönümle en başarılı ben olmak istedim ama diğer yönlerim buna izin vermedi. insan kapasitesini hangi yönüne aktaracağına nasıl karar verebilir ki?

of çok kararsızım.. karar alınacak bir durum yok aslında ortada ama görüş olarak çok garipsedim şimdi bu durumu... tam şu anda içimdeki bütün yönler basbas bağırıyor. bir yandan çok iyi bir çizer olmayı bir yandan müzikte gelişmeyi bir yandan yazmayı bir yandan fotoğraf çekmeyi bir yandan film izleyip video çekmeyi bir yandan da iyi bir mühendis olmayı istiyorum.

ah ne yapacağım hiç bilmiyorum...

22 Temmuz 2010 Perşembe

küçük notlar

ah çok karışık bir post olacak bu.uzun zamandır yazmıyordum ve aklımda pek çok şey birikti odamın içi küçük küçük kağıtlarla doldu. bu karışık halden dolayı özür dileyip sözlerime başlıyorum...

hayat çok acayip değil mi? çok değişik tesadüflere izin veriyor. çok değerli sandıklarımızı bir anda çıkartabiliyoruz hayatımızdan yada hiç tanımadıklarımız bir bakmışız vazgeçilmezlerimizden olmuş...

sürekli bir değişim halindeyim her an yeni bir adım atıyorum kendi adıma. büyüdüğümü çok da geriye abkmadan da anlayabiliyorum. ama hala bu günümü pek yaşayamıyorum.büyüdüğümü geriye bakmadan anlayamıyorum..

hani kendime çeki düzen vericem demiştim ya evet verdim veriyorum. o günlerde çok ders aldım hatalarımdan, şimdi daha iyi bir insanım. ama sanki hala biraz daha yolum var gibi ha ne dersin? hala kaşlarım çatık geziyorum etrafta bu da bir şeylerin ters gittiğini gösterir değil mi? elbet bulunur ve çözülür o sorun.

beyaz atlı prensi aramaya son verdim. hem masallarda da öyle değil midir? siz hiç gördünüz mü bir prensesin prensini aramaya çıktığını? bir şekilde gelip beni bulacak bunu bilmek de güzel ve her ne kadar beceremesem de artık kafamdan o bulunmamış kişiyi uzaklaştırıcam.

ruhsal bunalımdan uzağım ama bu aralar fazla duygusalım. ota boka ağlar hale geldim. anılar sürekli gözümün önünden geçiyor, büyüdüğümü görüyorum. hop hop!! yazının başına döndük.

ay ay yine genç kız günlüğü gibi oldu değil mi sevgili okur? aman be okur varsın olsun...

yazı çorak bir bölgede geçirmek pek zevk vermiyor insana hele ki yalnızsa.. ha ha çok acındırdım kendimi.

magnum silah ucu olan bir kolye ucu buldum nasıl mesudum bilemezsiniz ^^ işte şuna benziyor.



genç insanlara yada çocuklara bakıp yaşlandıklarında neye benzeyeceklerini çözmeye çalışmayı ve kısa bir anlığına da olsa o hallerini yüzlerinde görmeyi seviyorum...

önümdeki 20-25 seneyi kaçırmadan yaşamak istiyorum. doya doya dolu dolu. her anından yaşam fışkırmasını, geri dönüp baktığımda şu da olsaymış dememeliyim. haydi bakalım al sana 25 senelik bir yaşam amacı :)

roland... bir avuç kumun elimden kayıp rüzgara karışması gibisin... taneciklerin elimden kayma hissi yüzüme tebessümü yerleştirirken her sayfa da içim burkuluyor biteceksin diye. çünkü biliyorum son sayfa senin sonun olacak... ah roland ah giland' lı roland...

12 Temmuz 2010 Pazartesi

yine kafamda bin tilki bin tilki... yetişemiyorum artık hiçbirine bin tilki bin tilki... sürekli ertelenen tilkiler içimde kalan -daha doğrusu patlayan- istekler hevesler tutkular... yine bir memnuniyetsizlik ve memnun olmak için atılmayan milyonlarca adım...

bin tilki bin tilki bırakın artık kafamda sinsice dolaşmayı...

8 Temmuz 2010 Perşembe

güneş ışığı süzülür hafif dumanlı odanın içine..sen sırtüstü yatmışsın ben yüzüstü yüzüm sana dönük beyaz çarşaf çıplak bedenlerimizin sadece beline kadarını örtüyor.. sanırım ilk sen uyanıyorsun bakıp gülümsüyorsun izliyorsun bir süreliğine beni. sonra pencereye dönüp bir sigara yakıyorsun. uyanıyorum bir anlığına sonra arkamı dönüp devam ediyorum uykuma. sigaranı bitirdikten sonra tekrar yatıyorsun yanıma sarılıyorsun bana. kokunu içime çekip gülümsüyorum..sigara sen ben ve birazda ter kokuyorsun.. seviyorum bu karışımı..öpüyorsun kafamdan ve tekrar uykuya dalıyoruz...

evet bana ilk kez bir kadınla uyanmak çok başkaymış dediğinde bir saniye içinde bunlar canlandı kafamda sonra iç çekip bunların hiç olmayacağını düşündüm en azından seninle. ama yalan söylemeyeyim içim gitmedi değil bu hayale.. seni deli gibi özlemiştim ama sanırım kafamda seni çok çok abarttım çok çok mükemmelleştirdim ve sen karşıma eski sen gibi çıkınca kırıldım. sanırım karşılaşmayı beklediğim kişi bıraktığım yada bıraktığımın üstüne bir şeyler eklemiş biri olmasıydı ama bulduğum benden önceki halindi..

evet taktım senin diğer kızların gibi olmak istemiyorum. öyle değilsin diyorsun biliyorum olmadığımı ama bana hala onlar gibi davranıyorsun.yanındayken kendimi bir süs köpeği ve bir fahişe gibi hissediyorum..

denemeye de değmez çok düşündüm seni beni bizi hiç.. her koşulda sonunda bir hiç kalacak.. neden yıpratalım ki birbirimizi..

dedin ya söz diye. her ne içinse o söz bana söz verme. ne istersen yap eğer yıllar sonra her şeye karşı hevesin bittiğinde hala ben varsam aklında ozaman gel. hem ben senden söz isteyemem ki ben bile o sözü sana veremeyecekken senden nasıl isteye bilirim ki.. söz veremem sana seni bekleyeceğime dair. sende verme. çünkü biliyorum ki tutmayacaksın biliyorum ki bende tutmayacağım o sözü..

sanırım ara ara aklıma gelmende bir sakınca yok hep bir parçam olmanda.. biliyorum ki senin bir parçanda benim bunu bilmek bile yetiyor bana

hani sen söyleyemezsin ya duygularını ben biliyorum ki onları ondan gitmiyorum üstüne bilmediğimden değil istemediğimden kaçıyorum senden..

kaçmak da değil asında korkmak...seni sevmekten tekrar aşık olmaktan korkmak...bir kez daha parçalanmaktan korkmak..her kendimi zoraki bulduğumda tekrar kaybolmaktan korkmak..

ve biliyorum ki anlıyorsun beni..kızma kendine ben sana kızgın değilim çünkü yada acıma kendine. acıyorum sana ama sen bunu yapma..

neyse sevgilim belki gelecekte yine kalplerimiz kesişir.. o güne kadar kendine iyi bak. ha her istediğinde ben yanında olacağım yeter ki gerçek senle geç karşıma özünle gel bana. senden tek isteğim o içindeki gerçek seni bul ve diğerlerini sustur ona sahip çık olur mu sevgilim

seni seviyorum...

26 Haziran 2010 Cumartesi

bu bir tesadüf müdür kader midir bilemiyorum ama hayatımdaki tüm önemli olaylar ayın 20si ile 27si arasında olmakta...
aklımdaki şeyler aklımda kalsa daha iyi olacak sanırım :)

25 Haziran 2010 Cuma

..

bazen bazen öyle kötü hissettiriyor ki bazı insanlar. belki masumca belki değil ama sonuç aynı oluyor. bir yandan filizlenmeye bırakıyorlar içimizdeki tohumları bir yandan onları söküp atıyorlar...
ve siz kendi başınıza kalıyorsunuz "nasıl, ne oluyor, şimdi ne yapacağım, ne yapmalıyım" gibisinden sorular...
aslında içinizden bir ses de saçmalama kendine gel, kime ne oldu, kimse hiçbir şey yapmadı dese de içinizdekiler değişmemekte...
sanırım özledim deli gibi özledim...

28 Mayıs 2010 Cuma

anlamsız

çok acayip insanlar var gerçekten hayatta. o kadar farklı renkleri var ki ruhlarının o kadar değişkenler ki yetişmek imkansız. şansımı denedim kendi içimde ilerleme de kaydettim o çukurdan çıkmak için adımlar attım gerçekten. denemek bir derece iyi geliyormuş en azından artık umutsuzluk yok hayatımda en azından hala bende bir şeylerin hala var olduğunu gördüm. bazı şeylere hala bir şeyler hissede biliyormuşum. en azından artık tek bir kişiye takıntılı değilim. içimde bazı yerler düğümlendi bazı yerlerse çözüldü. artılarım eksilerimden daha çok ve mühim olanı da bu. aklımda söyleyecek çok şey var ama toparlayamıyorum..gerçekten bazı insanlar anlamsız. inan bana okur gerçekten anlamsız..

12 Mayıs 2010 Çarşamba

son deneme

takıntılıyım evet pek çok şeye gereğinden fazla takan bir insanım. kitaplara, şarkılara, insanların davranışlarına... insanları değerlendirerek doğru yolu bulmaya çalışan biriyim. ama bu sefer ben kayboldum hemde öyle bir kayboldum ki az daha karanlıkta boğuluyordum. insanları içimden değerlendirerek onları eleştirerek iyi bir şey yaptığımı sanırdım. evet tabi ki bir derece iyileştirdi ama sonrasında kaybettim kendimi çok büyük gördüm küçümsemeye başladım olmamalıydı ama oldu. kendim olmaktan çıktım başka birine dönüştüm, eleştirdiğim değerlendirdiğim ve küçük gördüğüm insanlardan biri de ben oldum. farkındalık tabi ki güzel bir şey ama bütün farkındalığıma rağmen yine devam yine aynı yol yine aynı bok. çevremdekilere zarar vermekten başka yaptığım bir şey yok düzeleceğim düzeleceğimi biliyorum.. peki her şey birbirine mi bağlı tüm mantığım evet dese de sanırım yine bildiğimi okuyup aynı boku bir kez daha yapacağım. her şey için şimdiden özür dilerim... sadece sol omuzdaki ışığı görebilmek için her şey.. son bir deneme.. daha sonrasında uzun bir suskunluğa ihtiyacım var.. sana değil bu şans kendime sadece kendime. son bir şans ya yakala ve bitir bu sonu olmayan sorunlarını yada bırak dinlendir ruhunu...

23 Nisan 2010 Cuma

23 nisan

bugün 23 nisan neşe doluyor insan. hah ne neşe ama ne gün...geçmişi anımsadı..gülüyordu arkadaşlarıyla güzel bir gündü ta ki onu görene kadar.gitmeli miydi yanına, yoksa kalmalı mıydı? o kararını verdi ve gitmedi.. Dur dur sakın gitme lütfen yalvarırım..gitsemde birşey değişmicek hiç bir şey olmayacak. haklıydı.. Sadece birbirimize rol yapıcaz. Yine haklıydı.. eve giderken düşündü çokça ağlamak istedi ağlayamadı. sadece çok kötü hissetti..sinirliydi ama neye karşı bunu kendisi bile bilmiyordu, sadece sinirliydi. elleri hala titriyordu. kendisini bir nokta gibi hissediyordu "." keşkeler arka arkaya geliyor sürekli birbirlerini çürütüyorlardı. Keşke onu sevmeseydim(onu sevmeyi seviyorum) ( saçma acı çekiyorsun işte) , keşke hiç görmeseydim (ne fark eder ki başka bir yerde başka bir zamanda yine görecektin) , keşke evden çıkmasaydım... hiç bir şey değişmeyecekti hiç bir şey ve bunun bilincindeydi...

13 Nisan 2010 Salı

roland

önce gülümsemeler gelir, ardından yalanlar, ve sonunda silahlar...

14 Mart 2010 Pazar

koş

insana koşma isteği veriyor...

http://www.youtube.com/watch?v=0xGoR23Wouk

12 Mart 2010 Cuma

Onu üzüldüğünü bile bile üzmeye devam ediyordu ve bunu yaparken hiçbir şey hissetmiyordu. Belki hissediyordu ama bu his o kadar zayıftı ki bunu algılayamıyordu... İyi olan şeylerde vardı: Artık sorununu biliyordu. Çözümünü bilmese de en azından artık sorununu biliyordu ve bu ona yetiyordu...Kalktı. Ağır ağır yürümeye başladı. Gökyüzüne baktı ve gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı. Kahkaha atarak koşmaya başladı. Koştu, koştu, koştu ve sonunda atladı... Uçuyordu özgürdü artık... Havadayken karnına bir şeyler oturdu ve bir anda tüm bedeni buz kesildi. Gölün buz gibi suyuna kendini bıraktı...

yalnızdı yine...her zaman olduğu gibi...

"neden?"

*not2:

marifet dilde mi yoksa duyguda mı? bence duyguda...

??

Bakmakla görmek arasındaki farkı hepimiz biliriz. Peki ya bakmakla seyretmek arasındaki fark nedir?

---Bu arada mutlu olduğum şeyleri yazdıktan sonra daha da mutlu oldum. En azından artık mutsuz değilim...--

*not1:

Bundan sonra küçük kağıtlara yeni yaşadıklarımdan mutlu olduğum ama gerçekten mutlu olduğum şeyleri not edeceğim... Kim bilir belkide sandığım kadar mutsuz değilimdir yada mutlu olmaya değecek şeyler vardır şu an ki hayatımda...